MEVLÂNÂ VE “GEL, YİNE GEL” RUBÂÎSİ
Bâzâ Bâzâ her ân çi hestî bâzâ
Ger kâfir u gebr u bût-perestî bâzâ
İn dergah-i mâ dergah-i novmîdî nist
Sad bâr eger tevbe-şikestî bâzâ
Vazgeç de gel vazgeç de gel, her kim olursan ol vazgeç de gel
Eğer kâfir eğer mecûsî eğer putperest ol vazgeç de gel
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir
...
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan bile vazgeç de gel
Hz. Mevlânâ ile ilgili tartışmalı unsurlardan biri de “gel yine gel “ rubâîsinin ona ait olup olmamasıyla ilgilidir.
Zikredilen bu Rubâî, Mevlânâ’nın değildir.
Mezkûr Rubâî, Rubâiyyât-ı Baba Efdal-i Kâsânî isimli eserin sahibi Efdâl KÂŞÎ’ye aittir. 1268 yılında vefat eden Baba Efdâl Kâşî’ye ait bu rubâi, Suhenân-ı Manzûm-i Ebû Saîd-i Ebu'l-Hayr isimli eserin sahibi Ebû Saîd'in rubâîleri arasında da yer almakta, ama eserin girişinde rubâinin Baba Efdal’a ait olduğu kaydedilmektedir.
Ziya Paşa, Harâbât’ında (s. 242) eserin Baba Efzâl Kâşi’ye ait olduğunu yazar.
Mevlânâ’nın 1896 yılında basılan rubâilerinde, daha sonra Veled İzbudak ve 1944 Asaf Halet çevirilerinde bu rubâî yer almamaktadır.
Bu rubâî’nin Mevlânâ’nın olduğunu iddiasının birinci sebebi, 1940’lı yıllarında Türkiye’yi etkisi altına alan Hümanizm düşüncesi olmuştur.
Mevlânâ’nın ve Yûnusun hümanist olduğu fikri bu dönemde sıkça işlenmiş ve bu yolda eserler verilmiştir.
Rubâî’nin Mevlânâya ait olduğu tezine ileri süren Abdülbâkî Gölpınarlı Hoca, 1951 ve 1953 tarihinde basılan Mevlânâ ile ilgili eserlerinde böyle bir rubâiden bahsetmezken, Rubâilerin 1964 yılı baskısına bu rubaiyi alır.
Günümüzde Sayın Ömer Tuğrul İnançer , İlber Ortaylı, İskender Pala Ve Mahmut Erol Kılıç gibi alanının yetkin isimleri rubainin Mevlânâ’ya ait olmadığını söylemekte ve yazmaktadırlar.
Bu rubâiyle ilgili ikinci tartışma, rubâinin çevirisiyle ilgilidir. Farsça “Ameden” fiili gelmek, “Baz-ameden” fiili yeniden gelmek, terk edip gelmek, vazgeçmek anlamlarında kullanılır.
Dolayısıyla “Bâzâ” vazgeçte gel, bırak da gel, terk et de gel anlamlarında ifade edilmelidir.
“Gel, gel ne olursan ol yine gel “anlamlarında bir kullanım, “Gel seni değişmeden olduğun şekilde kabul ediyorum “ anlamı taşımaz, “nefsinden, günahlarından vazgeç de gel ki eksikliklerini tamamlayayım” anlamı taşır.
Konya Mevlânâ dergâhının giriş kapısının üzerinde Molla Câmi’ye ait şu mısralar, hem zikredilen rubai için, hem de tasavvufun esas amaçları için örnek gösterilebilir:
“Ka’betü’l-uşşâk bâşed in makam
Her ki nâkıs amed incâ şod tamam”
“Bu makam âşıkların ka’besidir, noksan gelen burada tamamlanır.”
Yrd.Dç.Dr Kadir Güler
+ yorum + 1 yorum
Yazısı için Sayın Hocam Yrd.Dç.Dr Kadir Güler'e teşekkürlerimi sunarım..
Yorum Gönder