Son Yazdıklarımız
print this page
YAYINLARIMIZ..

Barış MANÇO ve Alparslan TÜRKEŞ

Darbe dönemlerinde bütün sanatçılar saflarını birer birer yavaşça doldururken, Barış Manço; Türkçü, Milliyetçi olduğunu ve sonunda kadar öyle kalacağını söyler.

Başbuğ Alparslan Türkeş, Barış Manço'nun bu konuşmasından etkilenir ve Barış Manço'ya bir haber gönderir: "Gel yanımıza beyaz bozkurt sende bizdensin, ama saçını kestir de gel..."

Barış Manço'nun, Başbuğ Alparslan Türkeş'e cevabı gecikmez. -"BAŞBUĞUM, HER ZAMAN YANINIZDAYIM AMA ŞUNU UNUTMAYALIM BOZKURT HİÇ YELESİZ OLURMU?
0 yorum

Türklük Bilginizi Sınayın!


Genç – yetişkin herkesin Türklüğü hakkında bilmesi gereken bilgileri ne derecede bildiklerini sınayabilmeleri için bir  test hazırlanmış.
Temel bilgileri sorgulamak gerektiği için, sorular hazırlanırken biraz sıkıntı yaşanabiliyor. Çünkü her ne kadar “temel” düzeyde kalacak sorular oluşturmaya çalışsanız da, sorular bazen ayrıntıya kaçabiliyor veya ilgi alanı gerektirecek sorular olabiliyor
Soruları çözdükten sonra görebileceğiniz bir bağlantıyla soruların yanıtlarını öğrenebilirsiniz. Yanıtları kısaca yazılmamış, biraz açıklayarak sunulmuş. Böylece yanlış yaptığınız yanıtları o sayfalar aracılığıyla öğrenebilir ve konu hakkında çok ayrıntılı olmayan kısa bilgilere sahip olabilirsiniz.

Birinci aşama” sınamada temel Türklük bilgilerinden oluşan 15 soru bulunmaktadır. “İkinci aşama” sınamada ise biraz daha ayrıntılı olarak nitelendirilebilecek 20 soru bulunmaktadır. Şimdi aşağıdaki bağlantılara dokunarak Türklük bilginizi sınayabilirsiniz.

SONUÇ YÜZDELERİNİ YORUM OLARAK YAZABİLİRSİNİZ...

Birinci Aşama «|

İkinci Aşama «|

  ..:BAŞARILAR::..

 

0 yorum

24 Oğuz Boyu / Türk Boyları

Soyumuz, Oğuz Han‘dan gelmektedir. Atamız Oğuz Han’ın “Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han” adlarında 6 (altı) tane oğlu vardır. Oğuz Han‘ın her oğlunun da dört tane oğlu vardır. İşte Atamız Oğuz Han’ın altı oğlundan olan 24 tane torunu, bugünkü “24 Oğuz Boyu“nu meydana getirmiştir. Bütün dünyaya yayılan Oğuzlar, bu 24 boya dayanmaktadır.
Aşağıda bu boy adları hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir:

Boz-Oklar: Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler.
1. Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin. Oğulları:
a) Kayıg/Kayı-Han: “Sağlam, berk” anlamındadır. Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır. Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir.
b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” anlamındadır. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır.
c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” anlamındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır.
d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” anlamındadır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.
2. Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal. Oğulları:
a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” anlamındadır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır.
b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” anlamındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır.
c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” anlamındadır. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır.
d) Yaparlı: “Misk kokulu” anlamındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.
3. Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl. Oğulları:
a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” anlamındadır. Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır.
b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” anlamındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır.
c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” anlamındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır.
d) Karkın/Kargın: “Taşkın ve doyurucu” anlamındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.
Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.
1. Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur. Oğulları:
a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” anlamındadır. Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir.
b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” anlamındadır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır.
c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” anlamındadır. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir.
d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” anlamındadır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.
2. Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş. Oğulları:
a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” anlamındadır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır.
b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” anlamındadır. Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır.
c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” anlamındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır.
d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” anlamındadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.
3. Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır. Oğulları:
a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” anlamındadır. İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır.
b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder anlamındadır. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır.
c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” anlamındadır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir.
d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” anlamındadır. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.
Oğuzlarla ilgili diğer bilgiler: Oğuzlar, Oğuz Boyu Bugün; Türkiye, Balkanlar, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.
0 yorum

Dünya tarihini yeniden yazdıracak keşif!


Denizli'de Doğa Sevenler Derneği (DOSEV) Başkanı Ümit Şıracı ve arkadaşlarının, Bozkurt İlçesi'ne bağlı İnceler Beldesi'nde yaptıkları keşfin, tarih kitaplarını değiştireceği iddia edildi.


Üzerinde Göktürk alfabesiyle yazılan yazıların bulunduğu kayanın, Türkler'in Batı Anadolu'ya İslamiyet'ten önce geldiklerini ortaya koyduğu ileri sürüldü.

DOSEV üyelerinin geçtiğimiz günlerde Bozkurt İlçesi'nin İnceler Beldesi'ndeki bir doğa gezisi sırasında gördükleri kaya, inanılmaz bir tarihi gizemi ortaya çıkardı.
Bir mağarada kayanın üzerinde ilginç ve çok eski işaretler gören DOSEV üyeleri, fotoğraflarını çekti. Fotoğrafları inceleyen tarih araştırmacısı Kürşad Baytok, işaretlerin Göktürk alfabesiyle yazıldığını ve Göktürkler'e ait olduğunu iddia etti. İşaretlerin çevirisini yapan araştırmacı Baytok, 'Üç Enenmiş At Aldı' cümlesinin kayada yer aldığını ve 8'inci Yüzyıl'a ait olabileceğini ileri sürdü.
Eserin korunması ve kayda alınması gerektiğini belirten araştırmacı Kürşad Baytok, "Ortaya çıkan bu önemli eser, kesinleştiği takdirde Türkler'in Batı Anadolu'ya İslamiyet'ten önce geldiklerinin kanıtı olacak. Tarih yeniden yazılabilir. Türkler'in Anadolu'ya gelişi kitaplarda 1071 Malazgirt Savaşı olarak yazıyor. Ancak bulunan eserler, bunun daha eski olduğunu gösteriyor" dedi.

Kayanın üzerindeki alfabenin 10'uncu Yüzyıl'da kullanımının bırakıldığını belirten Baytok, "Bu da Göktürkler tarafından kullanılan alfabelerde yer alan şekillerin 8'inci Yüzyıl'da kullanılmış olma ihtimalini ortaya çıkarıyor. Bu da Türkler'in bu tarihlerde Anadolu'da özellikle de Batı Anadolu'da bulunduğu anlamına geliyor" diye konuştu.

DOSEV Başkanı Ümit Şıracı, kayanın korunması gerektiğini belirterek, "Doğa gezisi sırasında işaretler ilgimizi çekti. Fotoğraflarını çekip incelettik. Biz de çok şaşırdık. Bölgede böyle bir eserin korunması gerekiyor. Gerekli yerlere bildirdik" dedi.
0 yorum

MEVLÂNÂ VE “GEL, YİNE GEL” RUBÂÎSİ


Bâzâ Bâzâ her ân çi hestî bâzâ
Ger kâfir u gebr u bût-perestî bâzâ
İn dergah-i mâ dergah-i novmîdî nist
Sad bâr eger tevbe-şikestî bâzâ


Vazgeç de gel vazgeç de gel, her kim olursan ol vazgeç de gel
Eğer kâfir eğer mecûsî eğer putperest ol vazgeç de gel
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir
...
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan bile vazgeç de gel

Hz. Mevlânâ ile ilgili tartışmalı unsurlardan biri de “gel yine gel “ rubâîsinin ona ait olup olmamasıyla ilgilidir.

Zikredilen bu Rubâî, Mevlânâ’nın değildir.

Mezkûr Rubâî, Rubâiyyât-ı Baba Efdal-i Kâsânî isimli eserin sahibi Efdâl KÂŞÎ’ye aittir. 1268 yılında vefat eden Baba Efdâl Kâşî’ye ait bu rubâi, Suhenân-ı Manzûm-i Ebû Saîd-i Ebu'l-Hayr isimli eserin sahibi Ebû Saîd'in rubâîleri arasında da yer almakta, ama eserin girişinde rubâinin Baba Efdal’a ait olduğu kaydedilmektedir.
Ziya Paşa, Harâbât’ında (s. 242) eserin Baba Efzâl Kâşi’ye ait olduğunu yazar.

Mevlânâ’nın 1896 yılında basılan rubâilerinde, daha sonra Veled İzbudak ve 1944 Asaf Halet çevirilerinde bu rubâî yer almamaktadır.
Bu rubâî’nin Mevlânâ’nın olduğunu iddiasının birinci sebebi, 1940’lı yıllarında Türkiye’yi etkisi altına alan Hümanizm düşüncesi olmuştur.

Mevlânâ’nın ve Yûnusun hümanist olduğu fikri bu dönemde sıkça işlenmiş ve bu yolda eserler verilmiştir.
Rubâî’nin Mevlânâya ait olduğu tezine ileri süren Abdülbâkî Gölpınarlı Hoca, 1951 ve 1953 tarihinde basılan Mevlânâ ile ilgili eserlerinde böyle bir rubâiden bahsetmezken, Rubâilerin 1964 yılı baskısına bu rubaiyi alır.
Günümüzde Sayın Ömer Tuğrul İnançer , İlber Ortaylı, İskender Pala Ve Mahmut Erol Kılıç gibi alanının yetkin isimleri rubainin Mevlânâ’ya ait olmadığını söylemekte ve yazmaktadırlar.
Bu rubâiyle ilgili ikinci tartışma, rubâinin çevirisiyle ilgilidir. Farsça “Ameden” fiili gelmek, “Baz-ameden” fiili yeniden gelmek, terk edip gelmek, vazgeçmek anlamlarında kullanılır.
Dolayısıyla “Bâzâ” vazgeçte gel, bırak da gel, terk et de gel anlamlarında ifade edilmelidir.
“Gel, gel ne olursan ol yine gel “anlamlarında bir kullanım, “Gel seni değişmeden olduğun şekilde kabul ediyorum “ anlamı taşımaz, “nefsinden, günahlarından vazgeç de gel ki eksikliklerini tamamlayayım” anlamı taşır.

Konya Mevlânâ dergâhının giriş kapısının üzerinde Molla Câmi’ye ait şu mısralar, hem zikredilen rubai için, hem de tasavvufun esas amaçları için örnek gösterilebilir:

“Ka’betü’l-uşşâk bâşed in makam
Her ki nâkıs amed incâ şod tamam”

“Bu makam âşıkların ka’besidir, noksan gelen burada tamamlanır.”
Yrd.Dç.Dr Kadir Güler
1 yorum

Mekanın Cennet olsun Abim..

Patnos'da 1 polis şehit, 4 polis yaralı

Ağrı'nın Patnos ilçesinde meydana gelen trafik kazasında bir polis memuru şehit oldu, 4 polis memuru yaralandı.

Güncelleme:09 Ekim 2012 11:45
AĞRI (A.A) - Patnos ilçesinde sigara kaçakçılığına yönelik operasyon düzenleyen polis ekiplerinin içerisinde bulunduğu otomobilin devrilmesi sonucu 1 polis memuru şehit oldu, 4 polis yaralandı.
Patnos Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli polis ekipleri, bir tırda kaçak sigara bulunduğu ihbarı üzerine, operasyon düzenledi.



Patnos-Adilcevaz karayolunun 12. kilometresinde tırı durdurmak isteyen polis ekiplerinin içerisinde bulunduğu otomobil, şarampole devrildi.
Kazada, otomobilde bulunan polis memurlarından Mehmet Emin Karataş (43) olay yerinde şehit oldu, 4 polis memuru yaralandı. Yaralı polisler, Patnos Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı.
Ağrı Emniyet Müdürü Bayram Coşkun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir ihbar sonucu operasyon düzenleyen polis ekiplerinin içerisinde bulunduğu aracın kaza yaptığını, kazada 1 polisin şehit olduğunu, 4 polis memurunun yaralandığını söyledi.
Sigara kaçakçılığına yönelik operasyonda 2 kişinin gözaltına alındığını ifade eden Coşkun, "Operasyon düzenleyen polislerimizin içerisinde bulunduğu araç kaza geçirdi. 1 şehidimiz, 4 yaralımız var. Üzgünüz. Operasyon sonucu yakalanan tırda 2 kişi gözaltına alındı. Tır, Ağrı Emniyet Müdürlüğümüzün bahçesine çekildi. Bir tır dolusu kaçak sigara ele geçirildi. Olayla ilgili tahkikat devam ediyor" diye konuştu.

0 yorum

Eski Türkçe'de Erkek İsimleri


Abakan
Abakay
Abar
Abay
Abı
Abılay
Abluç
Abşar
Açığ*
Açık*
Açuk
Adalan
Adaldı
Adalmış
Adar
Adaş
Adberilgen
Adıgüzel
Adık
Adıkutlu
Adıkutlutaş
Adlı
Adlıbeğ
Adraman
Adsız
Afşar
Afşın
Ağabay
Ağakağan
Ağalak
Ağlamış
Ak*
Akaş
Akata
Akbaş
Akbay
Akboğa
Akbörü*
Akbudak*
Akbuğra
Akbulak*
Akça*
Akçakoca
Akçora
Akdemir
Akdoğan
Akı*
Akıbudak
Akım
Akın*
Akınçı*
Akkun
Akkunlu
Akkurt
Akkuş
Akpıra
Aksungur
Aktan
Al
Ala
Alaban
Alabörü*
Aladağ
Aladoğan
Alakurt*
Alayunt
Alayuntlu
Aldemir
Aldıgerey
Aldoğan
Algu
Alımga
Alka
Alkabölük
Alkaevli
Alkan
Alkaşı
Alkış
Alp
Alpagut
Alpamış
Alparsbeğ
Alparslan
Alpata
Alpay
Alpaya
Alpaykağan
Alpbamsı
Alpbilge
Alpdirek
Alpdoğan
Alper
Alperen
Alpertunga
Alpgerey
Alpış
Alpilig
Alpkara
Alpkutlu
Alpkülük
Alpşalçı
Alptegin
Alptuğrul
Alptunga
Alpturan
Alptutuk
Alpuluğ
Alpurungu
Alpurungututuk
Alpyörük
Altan
Altankağan
Altankan
Altay
Altın*
Altınkağan
Altınkan
Altınoba
Altıntamgan
Altıntamgantarkan
Altıntarkan
Altıntay
Altmışkara
Altuga
Amaç
Amrak*
Amul*
Ançuk
Andarıman
Anıl
Ant*
Apa
Apak*
Apatarkan
Aprançur
Araboğa
Arademir
Aral*
Arbay
Arbuz
Arçuk
Ardıç*
Argıl
Argu
Argun
Arı*
Arıboğa
Arık*
Arıkağan
Arıkdoruk
Arınç
Arkın
Arkış
Armağan*
Arnaç
Arpat
Arsal*
Arsıl*
Arslan*
Arslanargun
Arslanbörü
Arslansungur
Arslantegin
Arslanyabgu
Arşun
Artıınal
Artuk
Artukaç
Artut*
Aruk*
Asartegin
Asığ
Asrı
Asuğ
Aşan
Aşanboğa
Aşantuğrul
Aşantudun
Aşıkbulmuş
Aşkın
Aştaloğul
Aşuk
Ataç
Atakağan
Atakan
Atalan
Ataldı
Atalmış
Ataman
Atasagun
Atasu
Atberilgen
Atıgay
Atıkutlu
Atıkutlutaş
Atıla
Atılgan
Atım
Atımer
Atış
Atlı
Atlıbeğ
Atlıkağan
Atmaca
Atsız
Atunçu
Avar
Avluç
Avşar
Ay*
Ayaçı
Ayas
Ayaş
Ayaz
Aybalta
Ayban
Aybars
Aybeğ
Aydarkağan
Aydemir
Aydın*
Aydınalp
Aydoğan
Aydoğdu*
Aydoğmuş*
Aygırak
Ayıtmış
Ayız*
Ayızdağ
Aykağan*
Aykan
Aykurt
Ayluç
Ayluçtarkan
Ayma
Ayruk
Aysılığ
Aytak
Ayyıldız*
Azak
Azban
Azgan
Azganaz
Azıl
B
Babır
Babur
Baçara
Baççayman
Baçman
Badabul
Badruk
Badur
Bağa
Bağaalp
Bağaışbara
Bağan
Bağaşatulu
Bağatarkan
Bağatengrikağan
Bağatur
Bağaturçigşi
Bağaturgerey
Bağaturipi
Bağatursepi
Bağış*
Bağtaş
Bakağul
Bakır
Bakırsokum
Baksı
Bakşı
Balaban
Balaka
Balakatay
Balamır
Balçar
Baldu
Balkık
Balta
Baltacı
Baltar
Baltır
Baltur
Bamsı
Bangu
Barak
Baraktöre
Baran
Barbeğ
Barboğa
Barbol
Barbulsun
Barça*
Barçadoğdu
Barçadoğmuş
Barçadurdu
Barçadurmuş
Barçan
Barçatoyun
Bardıbay
Bargan
Barımtay
Barın
Barkan
Barkdoğdu
Barkdoğmuş
Barkdurdu
Barkdurmuş
Barkın
Barlas
Barlıbay
Barmaklak
Barmaklı
Barman
Bars*
Barsbeğ
Barsboğa
Barsgan
Barskan
Barsurungu
Bartu
Basademir
Basan
Basanyalavaç
Basar
Basat
Baskın
Basmıl
Bastı
Bastuğrul
Basu
Basut
Başak*
Başbuğ
Başçı
Başgan
Başkırt
Başkurt
Baştar
Batrak*
Batu
Batuk
Batur
Baturalp
Bay
Bayançar
Bayankağan
Bayat
Bayazıt
Baybars
Baybayık*
Baybiçen
Bayboğa
Baybora
Baybüre
Baydar
Baydemir
Baydur
Bayık
Bayınçur
Bayındır
Baykal*
Baykara
Baykoca
Baykuzu
Baymünke
Bayna
Baynal
Baypüre
Bayrı
Bayraç
Bayrak*
Bayram
Bayrın
Bayruk
Baysungur
Baytara
Baytaş
Bayunçur
Bayur
Bayurku
Bayutmuş
Bayuttu
Bazır
Beçeapa
Beçkem
Beğ
Beğarslan
Beğbars
Beğbilgeçikşin
Beğboğa
Beğçur
Beğdemir
Beğdilli
Beğdurmuş
Beğkulu
Beğtaş
Beğtegin
Beğtüzün
Begi
Begil
Begine
Begitutuk
Beglen
Begni
Bek
Bekazıl
Bekbekeç
Bekeç
Bekeçarslan
Bekeçarslantegin
Bekeçtegin
Beker
Beklemiş
Bektür
Belçir
Belek*
Belgi*
Belgüc*
Beltir
Bengi*
Bengü*
Benlidemir
Berdibeğ
Berendey
Bergü*
Berginsenge
Berk
Berke
Berkiş
Berkyaruk
Bermek
Besentegin
Betemir
Beyizçi
Beyrek
Beyrem
Bıçkı
Bıçkıcı
Bıdın
Bıtaybıkı
Bıtrı
Biçek
Bilge*
Bilgebayunçur
Bilgebeğ
Bilgeçikşin
Bilgeışbara
Bilgeışbaratamgan
Bilgekağan
Bilgekan
Bilgekutluk
Bilgekülüçur
Bilgetaçam
Bilgetamgacı
Bilgetardu
Bilgetegin
Bilgetonyukuk
Bilgez
Bilgiç
Bilgin
Bilig
Biligköngülsengün
Bilik
Binbeği
Bindir
Boğa
Boğaç
Boğaçuk
Boldaz
Bolmuş
Bolsun
Bolun
Boncuk*
Bongul
Bongulboğa
Bora
Boran
Borçul
Borlukçu
Bornak
Boyan
Boyankulu
Boylabağa
Boylabağatarkan
Boylakutlutarkan
Bozan
Bozbörü*
Bozdoğan
Bozkurt*
Bozkuş
Bozok
Bögde*
Böge
Bögü
Bökde*
Böke
Bölen
Bölükbaşı
Bönek
Bönge
Börü*
Börübars
Börüsengün
Börteçine
Buçan
Buçur
Budağ
Budak
Budunlu
Buğday*
Buğra
Buğrakarakağan
Bukak
Bukaktutuk
Bulaçapan
Bulak
Bulan
Buldur
Bulgak
Bulmaz
Bulmuş
Buluç
Buluğ*
Buluk
Buluş*
Bulut
Bumın
Bunsuz*
Burçak*
Burguçan
Burkay
Burslan
Burulday
Burulgu
Burunduk
Buşulgan
Butak
Butuk
Buyan
Buyançuk
Buyandemir
Buyankara
Buyat
Buyraç
Buyruç
Buyruk
Buzaç
Buzaçtutuk
Büdüs
Büdüstudun
Bügü*
Bügdüz
Bügdüzemen
Büge
Büğübilge
Bükdüz
Büke
Bükebuyraç
Bükebuyruç
Bükey
Büktegin
Büküşboğa
Bümen
Bünül
Büre
Bürgüt
Bürkek
Bürküt
Bürlük
C
Cebe
Ceyhun*
Cılasun
Ç
Çaba
Çabdar
Çablı
Çabuş
Çağan
Çağatay
Çağlar
Çağlayan*
Çağrı
Çağrıbeğ
Çağrıtegin
Çağruk Çaka
Çakabeğ
Çakan
Çakı
Çakıdı
Çakın
Çakır
Çakırça
Çakırkağan
Çakırtunga
Çakırtungakağan
Çakmak
Çakoğul
Çaksırı
Çalapkulu*
Çalayır
Çalık
Çalkara
Çamır
Çanbaşağa
Çandar
Çangır
Çansı
Çapa
Çapan
Çapar
Çapıtgan
Çapkun
Çapkunotuç
Çaplı
Çaptı
Çarır
Çaruk
Çaruklu
Çarun
Çasantuz
Çasır
Çavdar
Çavlı
Çavuş
Çaysu
Çebe
Çegre
Çekül
Çelgi
Çelik
Çengin
Çepni
Çeri
Çerik
Çetin
Çetinkaya
Çeykün*
Çığan
Çığantonyukuk
Çığay
Çığbatar
Çığılbar
Çığır
Çılasın
Çılasun
Çımkara
Çınrak
Çırkuş
Çıtsu
Çibek
Çibekkargu
Çigşi
Çiğil
Çiğilarslan
Çikşin
Çilenti*
Çinek
Çiner
Çizim
Çobayıkmış
Çocukbörü*
Çocukbörüsengün
Çoğu
Çokaygır
Çokramayul*
Çolman*
Çolpan*
Çomak
Çomul
Çonay
Çora
Çorabatur
Çoraman
Çorman
Çortan
Çosun
Çotul
Çoyun
Çökey
Çömen
Çubaş
Çubaldur
Çubu
Çuçu
Çuğlan
Çuka
Çuluk
Çupan
Çupka
Çur
Çurbağa
Çünük
D
Dağ
Dağkağan
Dakak
Damar
Delibalta
Delidumrul
Demir
Demirbakaç
Demirboğa
Demirdirek
Demirgen
Demirgüçü
Demirgüçüdirek
Demirkağan
Demirkan
Demirkazık
Demirkazuk
Demirtaş
Demirtayak
Demiryumruk
Dengizik
Deniz*
Denizkağan
Dılmaç
Dikçe
Dike
Dikirmen
Dilek*
Direk
Diri*
Dirse
Dirsekağan
Dodurga
Doğan
Doğanarslan
Doğankaykan
Doğantegin
Doğantuğrul
Doğmuş
Doğu
Doğukağan
Doğukan
Doğulbay
Dokuzoğuz
Dolgan
Döğer
Dökmen
Dölek
Döndü
Döne
Duka
Dukakoca
Duman
Dumlupınar
Dumrul
Durak
Durmuş
Duru*
Dururbunsuz*
Duygu*
Dürmen
E
Ebrekdemir
Ebren*
Ebrük
Eçine
Eçinekür
Eçinetürçe
Edçü
Edebalı
Edige
Edil*
Ediz*
Eğrek
Eğrim*
Egdeçin
Egemen*
Ekim*
Ekin*
Elç
Elççurküçbars
Elçi
Elekül
Elkebulak
Elkin*
Emen
Emre
Engürün
Engürünelçi
Engin*
Engse
Engsekoca
Enik
Er
Eralp
Erankas
Erankastöşek
Erboğa
Erbüz
Erdem*
Erdemkağan
Erdemkağanaltuga
Erdoğan
Erdoğdu
Erdoğmuş
Erduran
Erdurdu
Erdurmuş
Erem
Eren
Erentüz*
Erenuluğ
Ergeldi
Ergelen
Ergelmiş
Ergenekon
Ergenekun
Eriker
Erinç*
Erk
Erküz
Erkarslan
Erkin
Erkli
Ermen*
Ersegün
Ersığın
Ersin
Ersungur
Ertaş
Ertaşyabgu
Ertegin
Ertokuş
Ertuğrul
Esen*
Esenboğa
Esendemir
Esenkaya
Esim
Esinti
Esri
Eşkara
Etil*
Etrek
Eygiş
Eyiz*
Eylek
Eylik
Eylikkoca
Eymür
Ezgene
Ezgütegin
G
Gençek
Gerey
Gök
Gökalp
Gökboğa
Gökbörü*
Gökbudak
Gökçe*
Gökçek
Gökçen*
Gökkağan
Gökmen
Gökşin*
Göktaş
Göktuğ
Göktupulgan
Gönder
Göne
Görgü
Görün*
Guz
Gülegen*
Gülemen*
Gülük
Gümüştegin
Gün*
Günay*
Gündeş
Gündoğan
Gündoğdu*
Gündoğmuş*
Gündüz
Gündüzalp
Güne
Günerdi
Güneren
Günermiş
Güneş*
Günkağan
Gürbüz*
Gürçay
Gürgen
Gürtürk
Güvenç
Güyük
Güzey*
I
Iba
Idıkut
Iğrak
Ila*
Ilaçın*
Ilaçınbayluk
Ilgar
Ilımga
Ilkuş
Imga
Inakkulu
Inal
Inalçık
Inalçur
Inalbars
Inalbayat
Inalbeğ
Inalkoç
Inalöz
Inalurungu
Inan
Inanç*
Inançalp
Inançapa
Inançbeğ
Inanççı
Inançu
Inançualp
Inançuapa
Inançubilge
Inançuçur
Inançukülüg
Inançyabgu
Indı
Irkıl
Irmak*
Isığ*
Isık*
Işbara
Işbarabilge
Işbaraçıkan
Işbaratamgan
Işbaratarkan
Işbarateriştunga
Işbarayamtar
Işığ*
Işık*
Itak
Iyık*
Iyıktağ*
Iyış
Izay
İ
İçenbilge
İdikurt
İdikut
İdil*
İğdir
İkiçitoyun*
İkidemir
İkrek
İkti
İlçeke
İlçiboğa
İlçikedey
İlaçmış
İlaçtı
İlaldı
İlaldıbeğ
İlalmış
İlbaşı
İlbasmış
İlbastı
İlben
İlboğa
İldemir
İldeniz
İldoğan
İlek
İletmiş
İletti
İlgegü*
İlgir
İlgirdi
İlgirmiş
İlgirtudun
İlınançı
İlkağan
İlkan
İlkatmış
İlkattı
İlkaya
İlkoca
İlkuş
İlkutadmış
İlli
İlötüken
İlteber
İlteriş
İltutku
İltutmuş
İltuttu
İltürgük
İltüzer
İlyığdı
İlyığmış
İmen
İnç*
İnçboğa
İnel
İnge
İngeçi
İnözinençi
İpiışbara
İpişat
İpitulu
İrçik
İrik
İrinç*
İrinçköl*
İrkey
İrkin
İrnek
İrtiş*
İsiyi
İstemi
İşboğa
İşkara
İtbert
İteçük
İterçi
İtil*
İyituğrul
K
Kaban
Kabanbay
Kabşut
Kaçaç
Kaçanküke
Kaçkar
Kaçut
Kadak
Kadır
Kadırbilge
Kadırkan
Kağan
Kağanoğul
Kağarlık
Kakşaaçkı
Kalaç
Kalalduruk
Kalım
Kalımtı
Kalın
Kalıng
Kalınkaraaçkı
Kalkaman
Kalkan
Kalkankılıç
Kalmuk
Kalpas
Kam
Kambuktu
Kamçı
Kamır
Kamırtegin
Kan
Kana
Kanak
Kanaluk
Kanat
Kancı*
Kançı*
Kançora
Kandıbay
Kandemir
Kandurmuş
Kanelçi
Kanık
Kanımdı
Kanıtgan
Kanlı
Kanoğul
Kantoyun
Kanturalı
Kantüre
Kapağan
Kapak
Kapan
Kapgan
Kaplan
Kaplangerey
Kapsın
Kara
Karaaçkı
Karaalp
Karaarslan
Karaarslanbörü
Karaba
Karabakşı
Karabars
Karabayır
Karabıyık
Karaboğa
Karabölük
Karabörü
Karabudak
Karabuluk
Karabulut
Karaca*
Karacaoğlan
Karaça*
Karaçuk
Karaçur
Karademir
Karadoğan
Karadoğma
Karaevli
Karagöz
Karagüne
Karak*
Karakağan
Karakaş
Karakızıl
Karakulagu
Karakun
Karakunaz
Karakurt
Karakuş
Karakuzu
Karaküyük
Karaman
Karaoğul
Karaokuy
Karasungur
Karategin
Karatoğma
Karaton
Karatoyun
Karatüken
Karavul
Karayülük
Karayağma
Karayan
Karayığaç
Karçıgay
Karçur
Kargın
Karguy
Karık
Karımış
Karınkağan
Karkın
Karlı
Karlık
Karluk
Karpak
Kartal
Kasık
Kasırga
Kasırku
Kasmış
Katı
Katık
Katkı
Katkay
Katku
Katmış
Kavşut
Kavul
Kavurt
Kay
Kaya
Kayaesrük
Kayan
Kaydu
Kaygısız
Kaygusuz
Kayı
Kayımtı
Kayın
Kayıtgan
Kayıtsu Kaykan
Kaymas
Kaymış
Kaynak*
Kayra
Kaysakık
Kaysıdı
Kaytak
Kaytmaz
Kazan
Kazanç*
Kazgan
Kazıkurt
Kazılık
Kazılıkkoca
Kazuk
Kebek
Keğen
Kekmen Keldibeğ Kelgin Kençek Kenik
Kensiğ
Kerşin
Kereküçü
Keriaçarı
Kerik
Kerki
Kerskiç
Ketimurungu
Ketire
Ketkara
Ketkaratudun
Kettaş
Keyargun
Keyken*
Kezik
Kılat
Kılıç
Kılıçarslan
Kılıçkalkan
kılıçkamçı
Kılıçkan
Kımızın*
Kına
Kından
Kınık
Kınrul
Kınsun
Kıp
Kıpçak
prıdı
Kıra
Kıraç
Kıraçata
Kırgı
Kırgıdı
Kırgız
Kırgu
Kırguy
Kıryağız
Kısak
Kıtay
Kıvılcım*
Kıyagan
Kıyağanurungu
Kıyan
Kıyangüçü
Kıyanselçük
Kıyımtı
Kıyıntıtoyun
Kızık
Kızılalma*
Kızılalmıla*
Kızılarslan
Kızılboğa
Kızılbörü*
Kızılelma*
Kızılkurt*
Kiçgine
Kilter
Kiminsü
Kimintüre
Kindoğmuş
Kinsin
Kirti
Kişecik
Kiten
Kitir
Kobulsun
Kobuz*
Koç
Koçak
Koçgar
Koçkar
Koçun
Koçungar
Koçunkar
Koğuş
Konat*
Konçak
Koldaş
Kondubay
Konuk*
Konur
Konuralp
Konurbörü*
Konurkoca
Konurkurt*
Kopuz*
Korkağan
Korkut
Korla
Korlaelçi
Koru
Kosan
Koskaman
Koşu
Koşuk*
Koşulgan
Koşututuk
Kotan
Kotantuğrul
Kotku*
Kozar
Kozuçak
Kök
Kökbilgekan
Kökboğa
Kökbudak
Kökçü
Köklü
Köktürk
Köküskaya
Kökyük
Kölbilge
Kölbilgekan
Kölirkin
Kölkağan
Költegin
Kömen
Könder
Könüdiri
Köp
Körü
Körük
Körüyük
Körpeoğul
Kösemen
Kövenç
Közemiş
Közünçü
Ku
Kuba
Kubaçakırca
Kubılay
Kubuz*
Kuçan
Kuçursu
Kudabıdın
Kudatmış
Kuduğubatur
Kukun*
Kulagu
Kulakara
Kulan
Kulanarslan
Kulapa
Kulapaurungu
Kulbak
Kulbert
Kuldurak
Kulmas
Kulpa
Kuluç
Kulunkara
Kumandur
Kumararslan
Kumaşbay
Kumuk
Kun
Kunçuk
Kunan
Kunanbay
Kunaz
Kuncuk
Kunu
Kur
Kurbas
Kurç
Kurça
Kurçdemir
Kurçer
Kurçu
Kurgan
Kurla
Kurlaelçi
Kurman
Kursul
Kurşun
Kurt
Kurtçu
Kurtoga
Kurtul
Kurtulmuş
Kurtulur
Kurtuluş
Kuruç
Kuruçdemir
Kuruğşın
Kurum
Kurumçuoğul
Kuşuk
Kut*
Kutaçun
Kutalmış
Kutan
Kutbulan
Kutbuldu
Kutbulmuş
Kutdağ
Kutkan
Kutku*
Kutlu*
Kutlualp
Kutlubağatarkan
Kutlubeğ
Kutluboğa
Kutlubört
Kutluçigşi
Kutludemir
Kutludemirtayak
Kutludurmuş
Kutlukağan
Kutlukaya
Kutluşat
Kutlutaş
Kutlutayak
Kutlutegin
Kutlutunga
Kuttağ
Kutulmuş
Kutuzurungu
Kuyakuz
Kuyaş*
Kuz
Kübeyaruk
Küç
Küçdemir
Küçekül
Küçet
Küçkara
Küçlü
Küçlübilge
Küçlütegin
Küçtegin
Küdaruk
Küdarukbeğ
Küke
Kül
Külbilge
Külçur
Küldürtey
Külegen*
Kültegin
Kültudun
Külü
Külüçur
Külük
Külükapa
Külükbilge
Külükçur
Külükınanç
Külüksengün
Külüktutuk
Külükurungu
Kün
Künbermiş
Künç
Künçtutuk
Küntoğsu*
Küpe
Kür
Kürbeği
Kürboğa
Kürebir
Küregen
Kürgen
Kürkan
Kürşat
Kürtürk
Küten
Kütey
Küvçü
Küyük
Küzençik
M
Makaraç
Mamak
Mamatçın
Mangıt
Masar
Masmadar
Mayınsık
Maytalman
Mehmetçik
Meken
Mekilinkurça
Mençik
Mengü*
Mengüberdi*
Mengüçek
Mengüdemir
Mengükağan
Mengükulu*
Mengütegin
Menli*
Menlidemir
Mergen
Merkit
Mete
Mınar*
Mindemir
Minkara
Monçuk*
Mongul
Mongulboğa
Motun
Moyunçur
Mukan
Muncuk
Munduzakın
Munsuz*
Muyan*
Müge
O
Ocak*
Oçak*
Oçur
Odçubuyruk
Odguç*
Odmuş
Oglançur
Oğan
Oğla
Oğlumuş
Oğrak
Oğramış
Oğul
Oğulçak
Oğulasuk
Oğulbars
Oğultarkan
Oğur*
Oğurtegin
Oğuş
Oğuz
Oğuzbilge
Ok
Okçu
Oktar
Oktay
Okuş
Okutgan
Olakçı
Olca*
Olcay*
Olcaytu
Olçaytu
Olgun
Oluç
On
Onbeği
Ongun
Ontutuk
Opuz
Opuzlu
Or
Orak
Ordu*
Ordubeğ
Orduk
Orkağan
Orkan
Orkaya
Orkun
Orkunşat
Orsulay
Orunçak*
Osuğ
Otamış
Otçu
Otçuboğa
Otkakönmişkılıç
Otman
Otmuş
Otuç
Otuzoğlan
Oyrat
Ozan
Ozman
Ozmuş
Ozmuştegin
Ozutgan
Ö
Öçürgen
Öçgel
Ödgek
Ödül*
Öge
Ögeçik
Ögedey
Ögrüz
Ögrüzdemir
Ögreyük*
Öğdülmüş
Öğrünç
Öğrünçe
Öğünç*
Öğüt*
Öğütçü
Öke
Ökrünç
Öküş*
Öküşaçkı
Öküşkaraaçkı
Ölütçü
Öngü
Örebört
Örpen
Ötemiş
Ötük*
Ötüken*
Ötükendemir
Ötünçdemir
Övünç*
Öyke
Öyük*
Öz
Özapa
Özbek
Özbilge
Özdemir
Özge*
Özmüş
Özüdoğdu
Özüdoğru
Özürgen*
Özyeğenalpturan
P
Paşa
Paşayiğit
Pay
Payandur
Paypiçen
Peçenek
Penge
Peymey
Pınar*
Poyraz
S
Sabıboğa
Sabınsatı
Sabutay
Sabutu
Saçu
Sağanak*
Sağdıç
Sağlık
Sağnak*
Sagağul
Sagımbay
Sagu
Sagun
Sagur
Salgar
Salgur
Salman
Salu
Salur
Salurkazan
Sançar
Sançmış
Sandal
Sangı
Sangır
Sangun
Sanmış
Sarı
Sarıbaş
Sarıbörü*
Sarıçır
Sarıkulmas
Sarıkurt*
Sarp
Sartak
Saru
Sarukan
Saruyatı
Sasıboğa
Sasıkutlukaya
Satılmış*
Satmış
Savcı
Savçı
Sayın
Sayboğa
Sayda
Sayyaruk
Sebükkölerkin
Sebüktegin
Seçkin*
Seğrek
Sekinçkara
Selçe
Selçen*
Selçik
Selçük
Selek*
Selenge*
Semenek*
Semiçe
Sençer
Senge
Sengekteş
Senger
Sengün
Sengür
Sengüy
Sengüyara
Sengüytudun
Sepinli
Sevinç*
Sevindik*
Seyhun*
Seykün*
Seymen
Sıla
Sılan
Sılang
Sılka
Sındıran
Sıngkı
Sınkı
Sırba
Sırım
Sısır
Sışıdu
Sıyrım
Silig*
Sinier
Soğansarı
Sokta
Soktuelçi
Sokulgan*
Soma
Somaçı
Soyan
Soyar
Sökmen
Subar
Suk
Suma
Sumaçı
Sunak*
Sunduru*
Sungur
Sunkişi*
Suyunçuk
Suyurgal*
Suyurkatmış
Sübaşı
Süçür
Südeş
Sülü
Süledi
Sülemiş
Süler
Süngekteş
Süngü
Süngüler
Süngüş
Süngüşür
Sünüş
Süsmen
Süyen
Süyünçük
Süyündük
Süyürgatmış
Ş
Şağılar
Şalçak
Şalçı Şaman
Şangun
Şat
Şıban
Şöklü
Şu
Şukağan
T
Tabay
Tabgaç
Tabgaçyeke
Tabın
Tabırtı
Tabrak*
Tabulgu*
Taçam
Tadar
Tadgun*
Tadık
Tadıkçur
Tadkun
Tadu*
Tağ
Tagay
Takıcık
Takışkaya
Talan
Talguk
Talıkı
Talıman
Talkık*
Talkılıç
Talu*
Taman
Tamantarkan
Tamar
Tamduk*
Tamga
Tamgacı
Tamgalı*
Tamgalık*
Tamgantarkan
Tamır
Tamur
Tan*
Tanguk*
Tangut
Tanık
Tanışman
Tanrıkulu*
Tanrıkut
Tanrıverdi*
Tanrıvermiş*
Tanyu
Tapar
Tapdı
Tapılgu*
Tapılguç*
Tapış*
Tapmış
Taprak*
Tapu*
Tapusak*
Tapuş*
Tarı*
Tara
Taragay
Taran
Taraskülüg
Tarbın
Tarbış
Tardu
Tarıçı
Tarıçıbeğ
Tarım*
Tarın
Tarkan
Tarkat
Tarmak
Tarman
Tarsuk
Taş
Taşkan
Tatar
Tatık*
Tatuş Tay
Tay
Tayak
Tayanç
Tayanı
Taybilge
Tayboğa
Taybu
Taydık
Taydıkelçi
Taygun
Tayık*
Tayınçak
Tayışma
Taylan
Taylanyiğit
Taypura
Taysan
Tayşı
Tayun
Tayüge
Tegin
Tegir*
Tegrenç
Tekeli
Tekeş
Tekiş
Tekir
Teküder
Teleboğa
Telegey
Telengit
Temdilik
Temen
Temiçi
Temiş
Temren*
Temüçin
Temüke
Tengiz*
Tengribolmış
Tengrikulu*
Tengüt
Tenli
Tenliapa
Tepiş
Terdike
Terek
Terken*
Tetik
Tezginç
Tığrak
Tınbeğ
Tınmış
Tısak
Tike
Tilbe
Tilek*
Tinç
Tinesi
Tiregü
Tirek
Tiri*
Tirik*
Tobuk
Tobula
Toğma
Toğman
Toğsun
Togay
Tok
Tokademir
Tokak
Tokay
Tokaydemir
Tokdoğan
Tokkan
Toklukdemir
Toklutunga
Toksaba
Toksı
Toksın
Toksu
Toksuçiğil
Toksurmuş
Tokta
Toktakaya
Toktamış
Toktamışgerey
Toktaş
Toktay
Toktu
Tokumak
Tokuş
Tolaba
Tolmuş
Tolu*
Toluktüge
Tolum
Tolun
Toluntegin
Tonguç
Tongut
Tonlutunga
Tonma
Tonmabakşı
Tonraesim
Tonrasemik
Tonyukuk
Topçan
Toprak
Toraman
Torumtay
Tosun
Toygar
Toygun
Toynak
Toyun
Toyunçuk
Tökmen
Tölek*
Tölekkaya
Tönke
Törapa
Töre*
Töreci*
Töredi
Töreli*
Törpe
Törtaba
Törü*
Törücü*
Törülü*
Törüngey
Töşek
Tuçayan
Tudun
Tudunyamtar
Tugayörük
Tuğ
Tuğçu
Tuğluk
Tuğlukdemir
Tuğlukşat
Tuğra
Tuğrul
Tuğrulbeğ
Tuğrulca
Tuğşat
Tuğtegin
Tuğur
Tuka
Tukademir
Tula
Tulaboğa
Tulu
Tulunbeğ
Tuluntay
Tuman
Tumlumınar
Tumtur
Tumur
Tun
Tunç
Tundar
Tunga
Tungaalp
Tungakağan
Tungatar
Tungategin
Tungaturan
Tunyabgu
Tupulgan
Tura*
Turagay
Turak
Turalı
Turan
Turancı*
Turançı*
Turatutuk
Turbay
Turgay
Turgul
Turgut
Turkun*
Turmuş
Turpan
Tursun
Turu*
Turuk
Turumçan
Turumtay
Turunçan
Turunday
Tuşta
Tutırga
Tuttarkan
Tutuk
Tutuş
Tuygan
Tuygu*
Tuygun
Tuynak
Tuyun
Tüge
Tüger
Tükel*
Tükele
Tüken
Tükrünç
Tüksün
Tükün
Tülek*
Tülekdemir
Tülük
Tümen
Tümenbeği
Türçe
Türçü
Türe
Türk
Türkçü*
Türkeş
Türkmen
Türkyiğit
Türlük
Tüşdemir
Tüşümen
Tüz
Tüzbayküçbars
Tüzçü
Tüzlü
Tüzlük
Tüzmüş
Tüzük
Tüzün*
U
Ubaca
Uçarkam
Udar
Udgurmuş
Udmuş
Udun
Udur
Ugan
Uganverdi
Ugraç
Uğrak
Uğur*
Ukuş
Ulaş
Uldız*
Ulu
Uluç
Uluçum
Uluğ
Uluğerkin
Uluğışbara
Uluğkeyken
Uluğşat
Uluğtarkan
Uluğtürk
Ulun*
Uma
Umar
Umuçu
Umunç*
Umur
Umut*
Unagan
Uragan
Ural
Urbeğ
Urga
Uruğ
Urul
Urungu
Urungukülük
Urungukülüktok
Urunguşat
Urungutudun
Uruoğlan
Uruş
Uruz
Usına
Usuk
Usun
Usuna
Uşun
Uşunkoca
Utar
Utsangun
Utuş
Utuz
Uygur
Uz
Uzamış
Uzçur
Uzluk
Ü
Üçoğul
Üçok
Üçün
Üçünkülüg
Ülügbulmuş
Ülügdü
Ülegür
Ülgen
Ülkü*
Ülkücü*
Ülkülü*
Ülker*
Ürün*
Ürüng*
Ürüngkaş*
Ürüngkuş
Üregir
Üstün*
Üşe
Üyründü*
Y
Yabaku
Yabasun
Yabgu
Yabgudirek
Yablak
Yablaksarı
Yabunsu
Yabuz
Yaçankır
Yadık
Yağan
Yağantegin
Yağıbasan
Yağısıyan
Yağız
Yağlakar
Yağlakarata
Yağlakarkağan
Yağlakarkağanata
Yağlıbay
Yağma
Yağmış
Yağmur*
Yağrınçı
Yağuk*
Yakan
Yakşı*
Yalçın
Yaldrık*
Yaldruk*
Yalım
Yalımkaya
Yalın*
Yalınca
Yalınguk
Yalsaka
Yalt
Yaltaçuk
Yaltapar
Yaltkaya
Yaman
Yamar*
Yamgur*
Yamı
Yamtar
Yanal
Yanbatu
Yangak
Yangakınal
Yangıl
Yangılarslan
Yankı*
Yapağulu
Yapança
Yaparlı
Yapınç*
Yapınçak*
Yaplaksarı
Yaplış
Yarıcı
Yarındak
Yarkan
Yarkaya
Yarkın*
Yarlık
Yarmakan*
Yaroğul
Yarp
Yartaçuk
Yaruk*
Yaruktegin
Yarukyıldız*
Yasa
Yasacı
Yasadur
Yasağul
Yasalı
Yasıç
Yasmıl
Yaşak
Yaşar*
Yaşarşat
Yaşın*
Yaşmut
Yaşuk
Yatgak
Yatıgma
Yavlakarslan
Yavuz
Yayık*
Yazı
Yazıcı
Yazır
Yazgan
Yazgır
Yazuksuz*
Yeğen
Yeğençik
Yeğinsilik
Yeke
Yeketaş
Yeketaşoğul
Yelekçi
Yelgek
Yelkin*
Yerdeş
Yetigen*
Yetmen
Yetrim*
Yezek
Yezirtulga
Yıba
Yığaç
Yığım
Yığın
Yılbars
Yıldır
Yıldırım
Yıldız*
Yıldızcı
Yıldızkağan
Yıldızlı*
Yılmaz
Yımış
Yınal
Yırım
Yışık
Yiğbört
Yiğen
Yiğençur
Yiğenek
Yiğetmiş
Yiği
Yiğit
Yimek
Yinge
Yisüntuba
Yitik
Yitmiş
Yizek
Yolak*
Yolakbarçın
Yolay
Yoldruk*
Yolduz
Yonga
Yongucu
Yorçu
Yoruk*
Yosmut
Yörgenç*
Yörük
Yubuğ
Yuğruş
Yul*
Yula
Yulak*
Yulçuk
Yuldruk*
Yuluğ
Yuluğtegin
Yumak*
Yumgak*
Yumru*
Yumruk
Yumşak
Yungu*
Yunlu
Yunlukoca
Yupuğ
Yurtçu
Yuyruk
Yüce
Yügesir
Yügnek
Yügrükbilge
Yükünç*
Yüküngen*
Yülek
Yülükarslan
Yürgeyük
Yürükalp
Yüzbeği
0 yorum

Önemli Türkologlar


Türk dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi üzerine çalışmalar yapan, kısacası Türk’e ait olan her şeyi inceleyip bilimsel bir tutumla ortaya koyma gayreti içinde olan Türkologlar, milli bilincimizin ve ülkümüzün sistemleşmesinde önemli bir role sahiptir. Çünkü ortaya koymuş oldukları bilgi ve belgeler, dünü – bugünü ve yarını aydınlatmaktadır.
Geçmişini bilemeyen bir millet, rotasız ve yelkensiz bir geminin “herhangi bir yere” savrulup gideceği gibi sömürgeci güçlerin piyonu ve hammeddesi olacak, geleceğini yok edecektir. Fakat Türkoloji çalışmalarıyla elde edilen bilgiler, TÜRK budununun ne kadar hâlis bir ırktan geldiğini ve ne denli yüksek bir kültür abidesi yarattığını ortaya koymaktadır. Bunları gören özellikle TÜRK gençliği, geleceğine de bu şuurla yön verecektir.
Yerin ve göğün, yüce evrenin yaratıcısı Ulu Gök Tanrı‘ya şükürler olsun ki, Türk dünyasında artık Türklük Bilimi (Türkoloji) çalışmaları hızla, dikkatle ve başarıyla ilerliyor. Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder Atatürk’ün başlattığı akım, özellikle Türkiye’de ciddi bir gelişme göstermeye devam ediyor.

Aşağıda, Türklük bilimine hizmet etmiş; çoklukla ömrünü Türklüğün kaynayan pınarlarına vakfetmiş önemli Türkologların yaşam öykülerine ve çalışmalarına ulaşabileceğiniz bağlantılar sıralanmıştır. Türkologlar, abecesel (alfabetik) sırayla verilmişlerdir. Burada bulunması gerektiğini düşündüğünüz kişiler varsa, yorumla belirtirseniz seviniriz.

Abdülkadir İnan

 Annemarie von Gabain

Ahmet Bican Ercilasun

Ahmet Buran

Ahmet Caferoğlu

 Ahmet Kabaklı

Ahmet Taşağıl

Bahaeddin Ögel

Besim Atalay

Bozkurt Güvenç

Cengiz Alyılmaz

Doğan Aksan

Efrasiyap Gemalmaz

Faruk Sümer

Fuat Köprülü

Gülçin Çandarlıoğlu

Hamza Zülfikar

Hasan Eren

Hasibe Mazıoğlu

Hüseyin Namık Orkun

Hüseyin Nihal ATSIZ

İbrahim Kafesoğlu

Jean Paul Roux

Kaşgarlı Mahmut

Kazım Mirşan

Mehmet Kaplan

Muazzez İlmiye Çığ

Muharrem Ergin

Necip Asım

Nevzat Gözaydın

Oktay Sinanoğlu

Osman Fikri Sertkaya

Osman Nedim Tuna

Osman Turan

Reşit Rahmeti Arat

Saadet Çağatay

Saadettin Gömeç

Sadık Tural

Saim Sakaoğlu

Tahsin Banguoğlu

Talat Tekin

Tuncer Gülensoy

Vilhelm Thomsen

Wilhelm Radloff

Yusuf Halaçoğlu

Zeki Velidi Togan

Zeynep Korkmaz

Ziya Gökalp

0 yorum

Türklerde Tarih ve Kültüründe “At”


 Türkler, atı hem ekonomik varlık olarak hem de binit ve savaş aracı olarak değerlendiriyorlardı. Eski Türk hayatında atın önemi, ekonomik değerinden çok onun bir savaş aracı olarak kullanılmasından ileri geliyordu. Süvari tekniğini bulan yani ata binen ilk kavim Türklerdir. Başta Çinliler olmak üzere bütün Avrupalı kavimler, ata binmeyi Türklerden öğrenmişlerdir. Eski Türk orduları, büyük ölçüde atlı birliklere dayanıyordu. At, binicisine son derece yüksek hareket, sürat ve manevra üstünlüğü sağlıyordu. Türklerin büyük devletler kurarak, geniş sahalara ve birçok kavme birden hükmedebilmeleri at sayesinde mümkün olabilmiştir. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, Türklerde devlet, at üzerinde kurulmakta ve at üzerinde yönetilmekteydi.
Göçebe Türk’ün günlük hayatında da en çok kullandığı vasıta at idi. Diyebiliriz ki, göçebe Türk’ün hayatının büyük bir kısmı at üzerinde geçmekteydi. Tarihî kayıtlara göre, atlarına âdeta “yapışmış gibi” binen Hun Türkleri, “tabiî ihtiyaçlarını gidermek için dahi atlarından inmezlerdi. At sırtında alış-veriş yaparlar, yerler içerler; hatta atın ince boynuna sarılarak uyuyabilirler ve güzel rüyalar görürlerdi. At sırtında istişare etmek suretiyle önemli kararlar verirlerdi”.
Türkler, çok kısa mesafeyi bile yürümeye üşenirlerdi. Çadırın önünde daima koşumlu bir iki at bulunurdu. Bu durum, konar-göçer hayat tarzlarını son zamanlara kadar devam ettiren Orta Asya Türklerinde aynen korunmuştur. Çocuklar da çok küçük yaşlardan itibaren ata binmeyi öğrenirlerdi. Üç-dört yaşındaki çocuklar için özel eyer takımları bile vardı. Daha da önemlisi, anasının yardımından yeni kurtularak ayakta durabilen bir Hun çocuğunun yanı başında eyerlenmiş bir ata rast gelmek mümkündü.
Eski Türklerde yetişkin hayvanlara genellikle “at”, “yund”, “göçüt” gibi isimler verilmekteydi. Bu isimler arasında en çok “at” ismi kullanılmaktaydı. Öte yandan, günümüzde olduğu gibi, eskiden de hayvanın yavrusuna “kulun”, bir veya iki yaşına ulaşmış hayvan yavrusuna da, “tay” denmekteydi. Tay, üç yaşından itibaren, dişi ise doğuracak, erkek ise binilecek duruma gelmekteydi. Bu duruma göre, doğuracak yaşa ulaşmış olan hayvan “kısrak”, binilecek duruma gelmiş olan hayvan da “at” ifadeleriyle anılmaktaydı. Ayrıca erkek hayvana “aygır” (adgır) da denmekteydi. Bunlardan at, binmek için, aygır da kısrakların yüğrülmesi (çiftleşmesi) için kullanılmaktaydı. Binit olarak seçilen at, genellikle “iğdiş” edilmekteydi. Bu suretle at, daha dayanıklı hale gelmekteydi. İğdiş edilmiş ata “beçel” denmekteydi.
Büyüğünden küçüğüne kadar bütün hayvanlar (aygır, at, kısrak, tay, kulun), aynı sürü içinde toplanmaktaydı. Bu sürüye “yılkı” denmekteydi. Türklerin vadiler dolusu at sürüleri vardı. Bir Arap seyyahının tespitine göre, bunların sayısı bazen 15 bini bulmaktaydı. Hayvanların her biri, özel bir işaretle damgalanmaktaydı. Sürülerin karışması halinde her aile kendi hayvanını bu damga vasıtasıyla tanımaktaydı.
Binit ve savaş aracı olarak kullanılan atların dışında sürülerdeki hayvanların özel bir bakımı yoktu. Sürüler, yaz-kış devamlı vadi ve su başlarında bulunan meralarda otlatılmak suretiyle beslenmekteydi. Bu sürüler, sadece atlı çobanlar tarafından zaman zaman kontrol edilmekteydi. Yine aynı çobanlar tarafından bu sürülerin zaman zaman otlak yerleri değiştirilmekteydi.
At, eski Türk ekonomisinde dolaylı da olsa önemli bir yer tutuyordu. Türkler, atı bir ticaret emtiası (satılacak mallar) olarak da değerlendiriyorlardı. Onlar, komşu ülkelerden özellikle Çin’e çok miktarda at satıyor ve bunun karşılığında da ekonomilerinin eksiği olan temel gıda maddeleri ve ipek alıyorlardı.
Atın dişisi olan kısrak ise, daha çok damızlık (üremede kullanılan hayvan) olarak kullanılmaktaydı. Türkler, özellikle yaban aygırları ile kısrakları çiftleştirmek suretiyle, koşma gücü çok yüksek atlar elde etmekteydiler. Bu atlara “arkun” adı verilmekteydi. Kaşgarlı Mahmûd’un ifadesine göre, yarışı en çok bu atlar kazanmaktaydı.
Kısrağın ekonomik değeri, daha çok sütünden ileri gelmekteydi. Zira, Türklerin başlıca içkileri olan kımız, sadece kısrak ve deve sütünden yapılmaktaydı. Kısraklar, doğumdan (kulunlamak) hemen sonra başlayarak tekrar yüğrülünceye (gebe kalma) kadar sağılmaktaydı. Kısrağı sağmak için önce hayvan tutulmakta ve “yalu” adı verilen bir ip veya örk ile bağlanmaktaydı. Bakraç ve kovalara sağılan süt ise, hemen kımız tulumlarına boşaltılmaktaydı. Tulumlar dolunca da içine bir miktar kımız koymak suretiyle süt mayalanmaktaydı. Mayalanmış süt, 15-20 gün içinde içilecek duruma gelmekteydi.
Kımız tulumları ise, genellikle dikkatle yüzülmüş at gönünden (deri) yapılmaktaydı. Atın ayak gönünden yapılmış kımız tulumuna “butık”, vücut gönünden yapılmış daha büyük kımız tulumuna da “kasuk” denmekteydi. Türkler için, hayvanın sütü ve gönü (deri) kadar eti de önemliydi. Zira Türkler için, en değerli et, at etiydi. Onlara göre at eti, âdeta misk gibi kokmaktaydı. Öte yandan, atın karnından çıkan bir yağ (yund kazısı yağ) vardı ki, Türkler, bu yağı çok sevmekteydiler. Fakat Türkler, atlarını dinî tören ve zaruret hali dışında pek fazla kesmemekteydiler. Onlar, et ihtiyaçlarını, bol miktarda ürettikleri koyun, keçi gibi evcil hayvanlar ile av hayvanlarından sağlamaktaydılar.


Hayvancılıkta uzmanlaşmış bir millet olan Türkler, çok çeşitli renk ve özellikte at yetiştirmekteydiler. Bu atların her biri, renklerine, üzerlerindeki beneklere, vücut biçimlerine, yürüyüş ve koşma özelliklerine göre çeşitli isimler altında sınıflandırılmaktaydı. Meselâ, tüylerinin rengine göre bu atlara “or (turuncu) at”, “oy (yağız) at”, “ak (alacalı) at”, “yağız at”, “boz at”, “tığ (konur al) at”, “taz (alaca) at”, “kuba (kumral) at”, “kula at”, “kır at”, “tum kara at”, “tum toruğ (tamamen doru) at”, “toruğ at”, “çilgü (al) at”, “çından (pembe) at”, “kızgul (boz ile kır arası) at” gibi çok çeşitli adlar verilmekteydi. Alınlarında beyaz veya başka renklerde akıtma bulunan atlara “ugar at”, “ugar bül”, “tüküz at”, “teküzlig”, “tış at”; başı ak, gözlerinin çevresi kara olan atlara da “kaşga at” (peçeli at) denmekteydi. Boynunda beyaz benek bulunan atlar “boymıl at”, böğründe ak benek olan atlar “böğrül at”, ayaklarında ak bulunan atlar (sekili at) ise “bül at” şeklinde adlandırılmaktaydı. Atlar, vücut biçimlerine göre de çeşitli gruplara ayrılmaktaydı. Bunlardan yassı arkalı, oturmaklı atlar “büktel at”, sırtı dar, yanları geniş atlar “ketki at”, boyu kısa sırtı geniş atlar da “bulak at” adıyla anılmaktaydı. Ayrıca, bugün olduğu gibi eskiden de atlara yürüyüş ve koşma özelliklerine göre de ad verme âdeti vardı. Meselâ, güzel yürüyüşlü ve iyi koşan atlar için “kevel at”, “ozuk at”, “ıkılaç at”, “yorga at, “erik at”, yüğrük at” gibi çok çeşitli adlar kullanılmaktaydı.
Orta Asya bozkırlarında, en eski zamanlardan beri iki cins at yetişmekteydi. Bunlardan birinci cins “taki”, ikinci cins de “tarpan” adıyla tanınmaktaydı. Türklerin bütün atlarını bu iki cins ve bunların alt cinsleri oluşturuyordu. Türkler, Orta Asya dışında her nereye gittilerse, atlarını da oraya götürmüşlerdir. Selçukluların Orta Doğu’ya inmeleri ve buradaki hâkimiyetleriyle birlikte İslâm dünyasında bu atlar, “Türkmen atı” adıyla anılmaya başlanmıştır.
ahal tekeTürk atının, diğer atlardan farklı, kendine özgü bazı özellikleri vardı. Onun en belirgin özelliği, ufak yapılı, orta boylu (140 cm), uzun ince bacaklı, mağrur başlı olmasıydı. Ayrıca Türk atı, geniş alınlı, küçük ve narin başlıydı. Kulakları, dikkati çekecek kadar küçüktü. Ağzı çok hassas ve yumuşaktı. Gözleri son derece etkili ve parlaktı. Yelesi oldukça sık ve uzun idi. Göğsü, sağrısı ve arka bacakları çok kuvvetliydi. Genellikle dört nala koşmaktaydı. Nadiren yatmaktaydı. Daha çok ayakta uyumakta ve dinlenmekteydi. Soğuğa, sıcağa, yağmura ve rüzgâra son derece dayanıklıydı.
Binit ve savaş aracı olarak kullanılacak atın seçimi daha bir yaşında yani tay iken yapılmaktaydı. Hayvanları çok iyi tanıyan Türkler, seçilecek taylarda bazı özellikler arıyorlardı. Meselâ bu tayların, dahil oldukları sürüden ayrı otlaması, sürü hareket halinde iken, sürünün başında, sağında veya solunda yürümesi, yürüyüş sırasında daima başını yukarıda tutması lâzım geliyordu. Ayrıca, semiz ve ayağının çabuk (yügrük, çalak) olması da şarttı. Öte yandan, zayıf ve hastalıklı olmaması gerekiyordu.
Bu özelliklere sahip taylar, seçilip sürüden alınarak, özel bir eğitime tâbi tutulmaktaydı. Eğitim, seçilen tayların ağzına gem vurup, bir atın yedeğinde gezdirmekle başlamaktaydı. Bundan sonra, iki küçük çuvala saman veya taze ot doldurulup, bu çuvallar aynı tayların iki tarafına asılmaktaydı. Taylar, bu vaziyette bir süre yine bir atın yedeğinde dolaştırılmaktaydı. Bu faaliyet, çuvallarla birlikte tayların üzerine bir de çocuk bindirmek suretiyle devam etmekteydi. Son safhada ise, tayların üzerine büyük bir ihtimalle eyer vurulup, yine üzerine çocuk bindirilmek suretiyle aynı egzersizler yapılmaktaydı. Böylece, defalarca tekrarlanan bu egzersizler sonucunda eğitim tamamen pekiştirilmekteydi.
Taylar, 3 yaşından sonra at haline gelmekteydiler. Fakat eğitim, 5 yaşına kadar devam etmekteydi. Bu arada atlar, kısa mesafelerde durmaya, sağa, sola ve geriye dönme gibi manevralara, yokuş yukarı çıkma, yokuş aşağı inme, taşlık yerde yürüme gibi durumlara, kalabalıktan, silâhlardan ve gürültüden ürkmemeye alıştırılmakta ve onlara su birikintisi, çukur ve yüksek engellerden atlama öğretilmekteydi. Artık 5 yaşından itibaren tamamen eğitilmiş olan bu atlara binilmekteydi. Bir ata binme süresi 7, 8 yıl civarındaydı. Bundan sonra at, bir süre daha yük vasıtası olarak kullanılmaktaydı. Atın ömrü ise, takriben 30 yıl idi.
Binit ve savaş aracı olarak kullanılan atların özel bir bakımı vardı. Bu atlar, “aran” adı verilen bir tavlada toplanmaktaydı. Atların bakımı genellikle burada yapılmaktaydı. Atlar için en iyi besin maddesi taze arpa idi. Türkler, atlarını iyi besleyebilmek için bol miktarda arpa ekmekteydiler. Arpanın tanesi sütlenmeye başlayınca, taze ekin, seher vakti biçilip, gölge bir yerde muhafaza edilmekteydi. Geceleri nemlenerek yumuşayan taze ekinler, buradan parça parça alınıp, atlara verilmekteydi. Nem, atların ciğerini sulamakta, hararetini almakta ve onları zinde hale getirmekteydi.
Atlar için önemli bir yiyecek maddesi de taze ot ve yonca (yorınça/yorınçga) idi. Her iki yiyecek maddesi de ya bütün halinde, ya da kıyılmak suretiyle atlara verilmekteydi.
Yaz aylarında taze arpa, taze ot ve yonca bol miktarda bulunmaktaydı. Fakat kış aylarında aynı yiyecek maddelerini taze olarak bulmak mümkün değildi. Bunun için Türkler, yazın elde ettikleri bu yiyecek maddelerinin bir kısmını kışın kullanmak üzere kurutup, saman haline getirmekteydiler. Kapalı bir yerde muhafaza edilen bu saman, peyderpey (azar azar) hayvana verilmekteydi. Ayrıca, samanın üzerine yem olarak arpa da konmaktaydı. Atlar, özellikle arpayı hem taze hem de kuru olarak çok sevmekteydiler. Bütün atlar yemi görünce, sevinç ifadesi olarak ön ayaklarını yere vurmakta ve kişnemekteydiler.
Türklerin kış aylarında atları için hazırladıkları başka bir besin maddesi daha vardı. “Aşbar” adı verilen bu besin maddesi, saman ile kepek karıştırılıp ıslatılmak suretiyle yapılmaktaydı.
Atların beslenmesine olduğu kadar sağlığına da önem verilmekteydi. Atsız kalmak büyük bir boşluğa düşmek demekti. Bunun için Atlar belirli aralıklarla tımar edilmekte yani yıkanıp taranmaktaydı. At tarağına “kaşak” (kaşağı) adı verilmekteydi. Atların sağlıklı kalmaları için zaman zaman kanları alınmaktaydı. Buna rağmen atlar, zaman zaman hastalanmakta ve hatta bu yüzden ölmekteydiler. Hastalanan atlar için en iyi ilaç “andız” (anğduz) idi. Kaşgarlı Mahmûd’un XI. yüzyılda Türk toplulukları arasında tespit ettiği “andız olsa at ölmez” atasözü bu durumu en iyi şekilde ifade etmektedir. Andız, toz haline getirilmekte ve hasta atın burnuna üflenmekteydi. Böylece at, hastalıktan kurtulmakta ve eski sağlığına kavuşmaktaydı.
Atlarda en çok görülen hastalık, “çılday” adı verilen bir çeşit çıban idi. “Çılday” atların genellikle göğüslerinde çıkmaktaydı. Bu hastalık, dağlanmak suretiyle tedavi edilmekteydi. Dağlama, yaranın bütün mikroplarını kırmaktaydı. Bundan dolayı Türkler, sadece “çılday” çıbanlarını tedavi için değil, atlarında meydana gelen bütün yaralar için dağlama yöntemini kullanıyorlardı.
Binit ve Koşum Takımları Eski Türk topluluklarının çeşitli binit ve koşum takımları vardı. Bunların başında “gem (oyan), yular (burunduk, tin), eyer (eder) ve üzengi” gelmekteydi. Gem ve yular, atı sevk ve idare etmek için kullanılmaktaydı. Bunlardan gem sadece atlara takılmaktaydı. Yular ise, hem atlar için hem de arabaya koşulan hayvanlar için kullanılmaktaydı. Eski Türk gemi, genellikle ahşap olup, üzeri stilize edilmiş hayvan figürleriyle süslü idi. Ahşap kısmı, tek parça halinde değildi; birçok parçadan oluşmaktaydı. Bu parçalar, tespih taneleri gibi içeriden açılmış deliklerden geçirilen bir sırımla birbirine bağlanmaktaydı. Gem, esas olarak “ağızlık” (gem), “askı” ve “dizgin” (çetgen) olmak üzere birbirini tamamlayan üç kısma ayrılmaktaydı. Atın burnunun ve alnının üst kısmında birleştirilmiş olan askı, ağızlık kısmının sabit durması için başa bir halka gibi geçirilmekteydi. Dizgin ise, atın ağzının iki yanında bir halka ile geme bağlanmaktaydı. Binici, dizgin vasıtasıyla atı idare etmekteydi.
Binit ve koşum takımının en önemli unsurlarından biri de “eyer” idi. Eyerin üstü içe doğru hafif kavisli olup, ön ve arka kısımlarında yastık gibi iki çıkıntı bulunmaktaydı. “Köpçük” adı verilen bu çıkıntılar, binicinin ileriye ve geriye doğru kaymasına engel olmaktaydı. Eyer, atın tam sırtına oturtulmaktaydı. Eyerin en önemli fonksiyonu, binicinin rahatını ve dengesini sağlamasıydı. Eyer yalın olarak kullanılmamaktaydı. Hem altında hem üstünde halı türünden bir örtü bulunmaktaydı. Altında bulunan örtüye “terlik” veya “örtük” (örtü), üstünde bulunan örtüye “belleme” denmekteydi. “Terlik” genellikle “keçe”, “belleme” de halı türünden bir örtü idi.
Atın iki yanında eyere sırımla bağlı olarak üzengiler sallanmaktaydı. Binici buraya ayağını koymaktaydı. Üzengiler, binicinin dengesini sağlamaktaydı. Ayrıca, eyeri sabitleştirmek için “kolan” (orgun), “kuskun” (kudurgun) ve “göğüslük” (kömüldürük) kullanılmaktaydı. Kolan, yünden örülmüş enli bir kuşak idi. Bu kuşak, atın karnının altından, kuskun da kuyruğunun altından geçirilerek eyere bağlanmaktaydı. “Göğüslük” ise, atın göğsünde birleşen üç kayış olup, bu kayışların iki ucu eyere, bir ucu da kolana monte edilmekteydi. Kayışların göğüste birleştiği yere, bazen bir nazarlık takılmaktaydı. Binici, kuskuna, “yancık” adı verilen yiyecek torbasını asmaktaydı.Kolan ve kuskun, binicinin ani duruşlarında veya sağa sola manevralarında eyerin bulunduğu yerde dönmesini ve ileri kaymasını önlemekteydi.
Binit ve koşum takımları, genellikle deri ve ahşaptan yapılmaktaydı. Her binit ve koşum takımı, aynı özellikte ve değerde değildi. Beylere ait özel yapılmış bazı binit ve koşum takımı vardı. Meselâ, ünlü Göktürk devlet adamı Tonyukuk’un  Türk destanlarında at en önemli unsurlardan biridir. Bir çok destanda at, alp’ın (alp= kahraman, yiğit, şövalye) hem bu dünyada silah arkadaşı olduğu için, hem de öldükten sonra öteki dünyada yoldaşı olacağı için ayrı ve eşsiz bir değer taşır. Türkler atların denizden çıkan, dağdan inen yada gökten, yelden, mağaradan gelen kutsal aygırlardan türediğine de inanırlardı. Çin kaynaklarında Hunların Asya’nın en güzel, en uzun koşan atlarını yetiştirdikleri kaydedilmiştir. Cins atına binen Motun (Mete) Han’a kimse yetişemezdi. Kırgız Türklerinin destan kahramanı olan Manas’ın ak-kula donlu, soylu güzel atına da kimse yetişemezdi. Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un çocukluğu “At sürüleri güder, ata biner idi” sözleri ile övülüyordu. Oğuz Kağan, ilk kahramanlığını da at sürülerini ve halkı yiyen canavarı öldürerek göstermişti. Yine Buz Dağı’na kaçan atını bulup getiren bir bey’e Karluk adını vermiş, onu beylere baş yapmıştı. Böylece Karluk Türklerinin ad alışında da bir at rol almış oluyordu. Eski Türklerin at’a verdikleri önem atasözü ve deyimlerine de yansımıştı; “Yayan erin umudu olmaz”, “At işler, er öğünür”, “At, Türk‘ün kanadıdır”, “Türk, çadırda doğar, at üstünde ölür”, “At ölümü, er ölümü olmasın”, “Kuş kanadı ile, er atı ile”, “At’a kuyruk, yiğide bıyık yakışır”, “Atı kuyruklu olanın sözü buyruklu olur” sözlerini sık sık söylerlerdi. Bir Türkmen atasözünde ise şöyle denilir: “Sabah kalk atanı (=babanı) gör, atandan sonra atını gör”.
Savaşlarda atlar binicisine göre giydirilir ve zırhla donatılırdı. Savaştan önce at yarışları düzenlenir, savaş sonrasında at en değerli ganimetlerden sayılırdı. Oğuz Kağan, güney akınları sırasında sayısız atı ganimet olarak almıştır. Semetey de, babası Manas ölünce onun atını ve eşyasını alır. At yarışlarına bütün Türk boylarınca çok önem verilirdi. Yarışa katılmak, kazanmaktan daha önemliydi. Kahramanlar aygıra binerlerdi. Çünkü Türk atlarının aygırları makbuldü. Aygır olmayan atı Türkler iğdiş ederlerdi. Böylece atlar daha dayanıklı olurdu. Türklerin iğdiş edilmiş bu atları Arap ülkelerinde de kullanılırdı.
Alpların ölümünde at onların vefalı bir arkadaşı ve yoldaşıdır. Manas’ın ilk ölümünde atı yas tutmuş, yemeden içmeden kesilmiştir. İli ırmağı boyunda yaşayan Türk boylarının Er Töştük Destanı’nda, Er Töştük’ün karısının Çal-Kuyruk adlı kutsal bir atı vardır. Bu at’a Tanrı bin at gücü vermiştir. Er Töştük’le konuşur, ona akıl verir. Şeytan, Er Töştük’ü öldürünce o diriltir. Birçok serüvenden sonra karı, koca ve atları üç kişi olarak mutlu günler yaşarlar. Manas Destanı’nda, Almam Bet Kalmuklar’ca öldürülünce atı Sarıala, savaş alanında yelesinden ve kuyruğundan ayrıldığı, zayıfladığı halde, perişan durumuna bakmadan, sahibinin ölüsünü düşmana bırakmayıp Talas’a getirir.
0 yorum

LENİN'İN MUMYALANIŞI

0 yorum
 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. TÜRK BOYU - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger