Türklerin Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine
dayansa da günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenekleri
bulunuyor.
İşte onlardan birkaçı:
İşte onlardan birkaçı:
- Su dökerek uğurlama:
Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir.
- Mum:
Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.
- Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak
gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını
önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı
Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki
Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on
the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.
- Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir.
Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını
vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini
ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir
kökenli bir ritüeldi.
- Kırmızı kurdele:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman
döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve
yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle
Alevilik’de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da
ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır
- AY:
Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek
niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte
bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile
olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Göktanrı inancından
kaynaklanmaktadır.
- 40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk
etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk
yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede
Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir.
Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır.
İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir.
İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar’ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.
Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır.
İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir.
İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar’ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.
- Mezartaşı:
Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır.
Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının,
ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği
kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların
en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin
yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır.
Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir.
Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir.
Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
- Dilek tutma:
Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız
kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna
bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve
kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.
- Ölüm:
Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla
haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek
yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması
uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına
ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.
- İçki:
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı)
saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa İslâm’da içki içilmesi
kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın
bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde
içki içilmesi geleneği vardır.
- Kubbe:
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.
- Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir
inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların
bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük
yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve
boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk
inançlarındandır.
- Halı Kilim Desenleri:
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz
gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların
kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan
halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.
- Müzik:
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz
bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî
eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak
Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır.
Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.
Yorum Gönder